Dila önce bisikletine bahar temizliği yaptı, ardından lastiklerini şişirdik. Sonra yardımcı 2 adet tekerleği söküp doğru aşağıya indik. Tabii kaskımızı da taktık, ne de olsa düşebilirdik. Birkaç kez Dila'nın arkasından tuttum veeeee artık kendi başına 2 tekerlekli bisiklete binebiliyordu. Canım kızım bir ilkini daha yaşadık, biz çok gururlandık sen bunu başarabildiğin için çok mutlu oldun...Bugün Revnamız da koltuğa tutunup kendi kendine ayağa kalkmayı başardı.
9 Nisan 2011 Cumartesi
25 Mart 2011 Cuma
İlkbahar Geldi
Ben artık rahatlıkla desteksiz oturabiliyorum. Oyuncaklarla oynamak çok eğlenceli. Oturur pozisyondan kendimi yere atıp istediğim yere yarı emekleme şeklinde ulaşabiliyorum. Terlikler ve kablolar ilgi alanım içindeler. Annem ablalarımda hiç yürüteç kullanmamıştı ama beni başka türlü zaptedemediklerini anlayınca kullanmak zorunda kaldılar.
'Annnne, babba, dede, del, atti, annanne, mamma...' kullandığım kelimeler arasında.
Bir de zil çalınca ya da anahtar sesi duyunca çok heyecanlanıyorum.
Dışarı çıkmaya, bebek arabamdan etrafı seyretmeye bayılıyorum...
Ablamlar bugünlerde prenses oldular, kostümlerini giyip oynuyorlar. Beni çok eğlendiriyorlar, onlara kahkahalar atıyorum. Ben de onlara eşlik edeceğim günü sabırsızlıkla bekliyorum.
19 Mart 2011 Cumartesi
Nehir'in Doğumgününe Gittik
19 Şubat 2011 Cumartesi
Revna Desteksiz Oturabiliyor
13 Ocak 2011 Perşembe
Gaziantep'de 3. ve Son Gün
Bugün Gaziantep'de son günümüz, öğlen şehirden ayrılıyoruz. Biz çok sevdik Gaziantep'i, gerçekten adına yakışır bir büyükşehir. Caddeler ve kaldırımlar o kadar geniş ki, insan kendini bir Avrupa kentinde sanıyor. Eski şehir oldukça güzel bir şekilde tarihi dokusunu koruyor. Kültür Yolu oldukça başarılı, Gaziantep'e ayak basar basmaz heryerde bu haritadan edinebilirsiniz, eski şehirde gezilmesi görülmesi gereken yerleri içeriyor. Yine eski şehir içindeki tüm dükkanlar hemen hemen aynı görünüme sahipler, hepsinin ahşap pancurları ve tabelaları tek tip.
Biz ordayken hızlı bir şekilde tramvay için çalışmalar sürüyordu. Ayrıca Sanko AVM'ni gezme fırsatımız da oldu. Yemek kültürüne bu kadar sahip çıkan bir şehirde AVM'nin yemek katı bomboştu, bütün fast foodlar sinek avlıyorlardı, bu manzara çok hoşumuza gitti.
Son turlarımızı atarken Menengiç kahvesini de deneyelim dedik. Bu kahve antepfıstığından yapılıyormuş, solunum yolları hastalıklarına ve daha birçok şeye iyi geliyormuş. Tadı ilk başta oldukça garip gelse de sonra insan alışıyor.
Son turlarımızı atarken Menengiç kahvesini de deneyelim dedik. Bu kahve antepfıstığından yapılıyormuş, solunum yolları hastalıklarına ve daha birçok şeye iyi geliyormuş. Tadı ilk başta oldukça garip gelse de sonra insan alışıyor.
Son turlarımızı atarken İmam Çağdaş'ın az ilerisinde bulunan Yeni Han'a girdik. Han'ın içindeki bir dükkanda Kaleoğlu Mağarası var. Burası eskiden taş ocağı olarak kullanılıyormuş.
Dükkanda birbirinden güzel el ürünleri mevcut. Ben bu kilim tabloya bayıldım.
Dükkanda birbirinden güzel el ürünleri mevcut. Ben bu kilim tabloya bayıldım.
12 Ocak 2011 Çarşamba
Gaziantep'de 2. Gün
Oteldeki sıkı bir kahvaltının ardından bugünkü turumuza başlıyoruz. Aslında sabah kahvaltısını katmerle yapmak niyetindeydik ama Revna faktörü ağır bastı, onun da katılabileceği bir otel kahvaltısı yaptık.
Mütercim Asım Caddesinden yürüyerek ilerliyoruz. İlk hedefimiz Bakırcılar Çarşısı.
Çarşıda bakır ürünleri ağırlıkta, ustaları çalışırken görmek mümkün. Metal sesleri arasında çarşıyı gezmek çok hoş.
Yürüyerek Bayazhan'a gidelim diyoruz. Gaziantep'e gitmeden önce bebek arabası ile rahat gezebilir miyiz diye endişelerim vardı ama İstanbul kaldırımlarından daha rahat gezdik diyebilirim.
Bu avluda oturup içimizi ısıtan pırıl pırıl güneş ve güzel bir müzik eşliğinde çaylarımızı içtik, Revna'nın mamasını yedirdik.
Lezzet turuna devam, sırada Halil Usta var. Buraya gidenler söylemişlerdi erken gidin diye ama biz saat 2'ye doğru varabildik. Öcükoğlu Sokakda bulunan Halil Usta'nın yeri hakikatende sokak arasında oldukça sade bir yer. Meğer söyleneni dikkate almalı imişiz, sadece fotoğraftaki bu yemeği yemekle yetindik. İdeal saat 11-12 arası imiş.
Ardından Arkeoloji Müzesi. Ama bizde bir hayal kırıklığı çünkü müze taşınıyormuş, mozaikler başta olmak üzere çoğu eser paketlenmiş durumda idi. Şansımıza Çingene Kız mozaiğini görebildik.
Yine Zeugma Antik Şehrini kurtarma çalışmalarında ortaya çıkan Mars heykeli onca dağınıklığın ortasında göze çarpıyordu.
Mütercim Asım Caddesinden yürüyerek ilerliyoruz. İlk hedefimiz Bakırcılar Çarşısı.
Çarşıda bakır ürünleri ağırlıkta, ustaları çalışırken görmek mümkün. Metal sesleri arasında çarşıyı gezmek çok hoş.
Yürüyerek Bayazhan'a gidelim diyoruz. Gaziantep'e gitmeden önce bebek arabası ile rahat gezebilir miyiz diye endişelerim vardı ama İstanbul kaldırımlarından daha rahat gezdik diyebilirim.
Bayazhan Kent Müzesine giriyoruz. Müze 1. katta ve bebek arabası ile merdivenleri çıkmak epey zor oldu, sadece burada zorlandık. Ama müzeyi çok beğendik. Girişte verdikleri kulaklıklar sayesinde yaklaştığınız obje ile ilgili olarak anlatım başlıyor.
Bayazhan Kent Müzesi
Müzeden çıkınca Bayazhan'ın avlusuna geçtik. Avlu kenarında birçok mağaza mevcut, hepsi de Gaziantep'e özgü el emeği göz nuru ürünleri satıyorlar.Bu avluda oturup içimizi ısıtan pırıl pırıl güneş ve güzel bir müzik eşliğinde çaylarımızı içtik, Revna'nın mamasını yedirdik.
Atatürk Bulvarı
Doğaçlama gezerken bir vitrinde katmer gördük. Dükkana girince katmer yemek istediğimizi söyledik, meğerse saati geçmiş yani sadece sabahları pişiriyorlarmış, vitrindeki soğukmuş. Biz o şekilde de yiyebileceğimizi söyledik ve acazip lezzetli ve bir o kadar da hafif olan katmeri yeme şerefine nail olduk. Bu arada sonradan tabelaya bakınca buranın Katmerci Murat olduğunu öğrendik.Lezzet turuna devam, sırada Halil Usta var. Buraya gidenler söylemişlerdi erken gidin diye ama biz saat 2'ye doğru varabildik. Öcükoğlu Sokakda bulunan Halil Usta'nın yeri hakikatende sokak arasında oldukça sade bir yer. Meğer söyleneni dikkate almalı imişiz, sadece fotoğraftaki bu yemeği yemekle yetindik. İdeal saat 11-12 arası imiş.
Ardından Arkeoloji Müzesi. Ama bizde bir hayal kırıklığı çünkü müze taşınıyormuş, mozaikler başta olmak üzere çoğu eser paketlenmiş durumda idi. Şansımıza Çingene Kız mozaiğini görebildik.
Yine Zeugma Antik Şehrini kurtarma çalışmalarında ortaya çıkan Mars heykeli onca dağınıklığın ortasında göze çarpıyordu.
Akşam Şirehan'da bulunan Sahan'a gittik ama ben yemekleri pek beğenmedim. Ne de olsa açılışı daha lezzetlileri ile yapmıştık. Fakat dekorasyonu tam not aldı...
11 Ocak 2011 Salı
Gaziantep
Pegasus Havayolları ile rahat bir yolculuğun ardından Gaziantep'e varıyoruz. Güneşli bir hava karşılıyor bizi. Bir araç kiralayıp şehir merkezine, çok methini duyduğumuz, İmam Çağdaş'a doğru yola koyuluyoruz.
Öğle yemeği olarak fındık lahmacunların üzerine Ali Nazik ve Simit Kebabı yedik. Diyebilirim ki şimdiye kadar yediğim en iyi kebabdı. Karışık tatlı tabağının ardından Gaziantep bizi bekliyor.
İmam Çağdaş'ın karşısında Zincirli Bedesten var. Bedestene girmeden dışarıdaki bir dükkanda bu yemeniler tüm çekiciliği ile duruyor. Her tarafı deri olan ve elle yapılan bu ayakkabıların bir özelliği de kışın sıcak, yazın serin tutması imiş.
Zincirli Bedesten
Bedestenin içinde Gaziantep'e özgü tüm ürünleri bulmak mümkün. Yöreye özgü bir kumaş olan Kutnu saf ipekten ya da ipek, pamuk karışımından el tezgahlarında dokunuyormuş.
Çeşit çeşit bakırlar ve sedef kakmalı ürünler
Şimdiki hedefimiz Kale. Aslında en güzeli Kültür Yolu'nu takip etmek ama hava kararmak üzere ve kaleye çok yakınız. Kalede Kahramanlık Panoraması müzesi de var.
Kaleden Gaziantep
Üst üste dizilmiş kazanları görünce Nasrettin Hoca'nın meşhur 'Sizin kazan doğurdu' fıkrası geliyor aklıma.
Atatürk Bulvarı üzerindeki Bayazhan. İçerisini şöyle bir gezip gündüz gözü ile tekrar görmeye ve içinde bulunan Kent Müzesini görmeye karar veriyoruz.
Biraz dinlenme, otele yerleşme faslından sonra akşam yemeği için arayışa girdik. Tesadüfen bulduğumuz yerden çok memnun kaldık. Atatürk Bulvarı üzerindeki Kırkayak Parkının alt kısmında yer alan Gaziantep Evi'nde bir güzel karnımızı doyurduk.
Gaziantep'de ayran bu şekilde servis ediliyormuş.
Yuvalama, firik pilavı, içli köfte, gavurdağı salatası... hepsi de birbirinden lezzetli idi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)