Herşey Pegasus Havayollarının iki ay önceki indirim kampanyası ile başladı. Sadece bir günlüğüne tüm biletlerde %50 indirim olunca internet siteleri kilitlendi ve zor da olsa bilet almayı başardım. Aslında Stockholm bileti arıyordum ama kendimi bir anda Londra bileti ararken buldum. 2014 yazında Londra da 6 gün kadar kalmıştık ama bence Londra hala bitmemişti. Dila'nın da 23-24 Kasım tarihlerinde tatili vardı, böylece kızımla başbaşa Londra gezisi yapabilirdik.
Biletimizi alınca hemen vize işlemlerine başladık. Geçen sefer aracı bir kurumla vize başvurusunda bulunmuştuk, bu sefer kendim tüm formları online olarak doldurdum ve vize için gerekli olan kişi başı 118 USD'lik vize ücretini ödedim. Belgeleri de hazırladım ve belgelere orada katılacağımız etkinliklerin biletini de ekledim. Bunun etkili olduğunu düşünüyorum, çünkü mutlaka turistik olarak gşdşyorsanız neler yapacağınızı soruyorlar. Geriye randevu gününü beklemek kalıyordu.
Teleperformance'ın İstanbul'daki merkezleri o gün oldukça sakindi. Yazın vize için başvurduğumuzda vizenin çıkması tahminimizden uzun sürmüş ve uçak biletimiz yanmıştı. Bu sefer erken başvurdum ama erken başvurmanın da şöyle bir dezavantajı oldu, vizenin verildiği günden itibaran 6 ay geçerli oldu. Bizim seyahatimize 1 ay vardı ve 1 aylık vize süresi geçmiş oldu.
Vizemizi aldık ve yolculuk günümüz için çok heyecanlı idik.
Uçağımız vaktinde kalktı ve artık Londra ile aramızda 3 saatlik fark olduğundan sanki yarım saatlik yola gitmiş gibi olduk.
Şehrin biraz dışında kalan Stansed havalimanına indik, Pegasus uçakta doldurmamız gereken formu vermediğinden bu formu alanda doldurup zaman kaybı yaşadık, önümüze bir sürü insan geçti böylece. Bu form kidisel bilgilerim yanında nerede kalacağınızı ve ne zaman ülkeden ayrılacağınızı beyan ettiğiniz bir form. Polis pasaportla beraber bu formu da istiyor. Polis klasik sorularını sordu, muhabbetimizi yaptık.
Şehre ulaşım için yine önceden online olarak Stansted Express için bilet almıştım, evde çıktı almam yeterli idi. Alandaki yönlendirmelerle trenimizi bulduk ve Liverpool Street istasyonuna doğru yola çıktık.
Tren yolculuğumuz 45 dakika kadar sürüyor. Liverpool St. istasyonundan çıkınca otobüse binerek otelimize vardık.
Travelodge isimli oteller zinciri ama booking.com da yok. Ben tesadüfen almanca turizm sitelerinde gezinirken buldum bu oteller zincirini, kısa süreli kalmak için ideal bir otel.
Kendimizi dışarı attık ve doğru Leicester Sq. A geldik, ilk hedef yeni açılan Lego Store, dünyadaki en büyük Lego mağazası imiş.
Lego Store dan sonra Nickoledion mağazası pek sıkıcı geldi bize. Bir diğer köşebaşında ise M&M world var, fiyatlar uçuk ve sadece dekorasyonunu görmek için gezilebilir bence.
Leicester Square daki parka Noel pazarı kurulmuştu, hakikaten bu işin uzmanları Almanlar diyerek geziniyoruz. Buradan sonra Byron da hamburgerlerimizi yedik, epey bir yorgunduk.
Yemekten sonra The Snowman isimli tiyatroya gidiyoruz. Bu tiyatro Noel zamanı için bir klasikmiş , konuşma yoktu ama müzikle harika destekleniyordu sanki konuşmalar beynimin içindeydi. Dila ile birşey dikkatimizi çekti, bizde tiyatroda birşeyler özellikle ambalajlı şeyler yenmez. Ama herkes birşeyler yiyordu ve sürekli hışırtı sesi geliyordu.
Bir de tiyatro salonunun kafesinde bir sürahi su ve plastik bardaklar bulunması çok hoşuma gitti. İsteyen ambalajlı su alabildiği gibi burdan ücretsiz su da içebilirdi. Bizde bu tür mekanlarda bedava suyu bırak bir şişe suyun ne kadar fahiş fiyata satıldığı düşünülürse...
O gece otele varınca yorgunluktan sızdık.