31 Ocak 2009 Cumartesi

Wok Tavada Yemek Pişirme Denemem

Berlin'de bu aralar ayak üstü Çin usulü makarna yiyebileceğiniz birçok yer açıldı. Biz de birkaç kez yedik ve hoşumuza gitti. Ne zamandır aklımda, evde pişirmeyi deneyeceğim diye. Alışverişe gittiğimiz Türk marketinde taze soya filizlerini görünce zamanı geldi dedim. Diğer malzemeleri de aldık ve mutfağa girdim. Sonuçta ilk deneme için lezzetli oldu.

26 Ocak 2009 Pazartesi

Zaanse Schans ve Amsterdam



Bugün tur rehberimiz Kuzen bizi evlerine yaklaşık 20 dakika mesafedeki Zaanse Schans isimli turistik yere götürüyor. Bu bölge bana açık hava müzesi gibi geldi. 17. yy'dan kalma bu evlerin hepsi oldukça bakımlı ve evler ya müze ya da mağaza olarak kullanılıyor. Evlerin özelliği kapılarının süslü olması imiş.
Biz biraz erken geldiğimizden bazı evler henüz açılmamıştı.Bizde açık olan peynir imalathanesine girdik ilk önce.

Çalışanlar yerel giysilerle çok şirin görünüyorlardı.

Bu evden ayrılıp Hollandalıların meşhur tahta terliklerinin üretildiği eve doğru gidiyoruz. Girişteki devasal sabolar süper, Dila bol bol poz veriyor.

Doğrusu bu kadar çok sabo modeli olabileceğini düşünmemiştim. Çizmesinden, gelin için beyaz bezle kaplanına kadar her türlü model mevcut.
Zaanse Schans'dan ayrılıp Amsterdam'a gidiyoruz. İlk hedef çiçek pazarı, bol bol lale soğanı aldık balkonumuz için. Şanser siyah-beyaz lalelerden özellikle aldı.
Çiçek pazarından sonra saat 17'ye doğru sokaklarda bisikletliler artmaya başlıyor, meğerse çoğu işyeri 17'de kapanıyormuş. Özlem'in beğendiği bir kafeye gidiyoruz, meğerse orası da 17:30'da kapanıyormuş!
Bu adamların galiba paraya ihtiyacı yok, Pazartesi günleri mağazalar 12'de açılıyor, 17:30'da kapanıyor, oh! ne ala... Bu kafede(Bagels&Beans) Choc-o-lait ile tanıştık. Her ne kadar burada içmesem de son gün Purmerend'deki Kaldi'den choc-o-lait çikolatalarından aldım.
Kafeden ayrılıp(onların bizi kapının önüne koymasını beklemedik) Magna Plaza'ya doğru Amsterdam'ın ara sokaklarında ilerliyoruz. Ben bu şehrin kalabalık ana caddelerini değil de sakin, ilginç süprizlerle dolu ara sokaklarını sevdiğimi bir kez daha anladım...

25 Ocak 2009 Pazar

Antwerpen


Purmerend ile Antwerpen arası yaklaşık 150 km. Hollanda'dan Belçika'ya geçtiğini insan anlamıyor bile, sadece değişen araç plakaları oluyor galiba. Avrupa genelinde Pazar günleri mağazalar kapalı oluyor. Bizde yola çıkarken acaba bomboş bir şehirle mi karşılaşacağız diye endişeliydik ama şehir umduğumdan daha canlı idi .
Araba için bir park yeri bulduktan sonra şehir merkezine doğru yürüyoruz.
İlk geldiğimiz meydan Handschoen Markt, burada bir katedral karşılıyor bizi. Merak edip şöyle bir içeri giriyoruz. Meydanda birkaç tane hediyelikçi mevcut. Ayrıca birbirinden güzel dantel işlerinin satıldığı bir kaç küçük dükkan daha var. Kuzen Özlem bu dantelleri asıl Brügge'de görmem gerektiğini söylüyor.
Yine yemek vakti, bildiğinden şaşma diyerek Vapiano'da karar kılıyoruz. Çalışanlar Berlin'dekine göre daha güler yüzlüler. Belçika'ya gelmişken meşhur tatlıları waffel'ı denemeden olmaz. Ama hayal kırıklığına uğruyorum, tadı kokusu kadar güzel değil, hamur gibi. Bu konuda da Berlin'deki waffellar birinci.
Şehre girişte gördüğümüz sahildeki dönmedolap Dila'nın dilinden düşmedi. Kuzen, Dila ve ben devasal dönmedolapa bindik. Böylece bu liman şehrinin tahminimden daha büyük olduğunu kuşbakışı olarak gördüm. Tabii bir yere çalışmadan gidersen böyle olur! Ama çalışmadan gidincede insan orayı da görmeliyim burayı da görmeliyim stresinden kurtuluyor. Kalabalık nereye sen oraya sakin sakin geziyorsun...
Limanda bulunan denizcilik müzesinin girişinde Güliver karşılıyor bizi. Bina sanki şatoyu andırıyor.

Antwerpen(Türkçesi Anvers imiş)'den akşam olmadan ayrılıyoruz...

24 Ocak 2009 Cumartesi

Kuzenleri Ziyaret / Utrecht

Bu haftasonu Purmerend'e, kuzenleri ziyarete gittik. Cumartesi güne güzel bir kahvaltı ile başladık. Kahvaltının ardından Utrecht'e doğru yola çıkıyoruz.
Diğer Hollanda şehirlerinde olduğu gibi bisikletli sayısı dikkat çekici. Bu şehire çalışmadan geliyorum, kalabalık nereye biz oraya ilerliyoruz. Sena'nın öğle yemeği vakti geldiğinden gözümüze kestirdiğimiz ilk yere oturuyoruz. Hema isimli mağazanın üst katında bir restorant mevcut ama sadece Sena hazır maması ile karnını doyuruyor, çünkü oldukça kalabalık olan bu restorant/kafenin yemek seçenekleri oldukça kısıtlı. Biz de kahve içmekle yetiniyoruz.Yemek faslının ardından yürümeye devam. Mağazaların kapanmasına az zaman kala heryer oldukça kalabalık.Utrecht'de Amsterdam gibi kanal ve köprü şehri. Bisikletler de dekoru tamamlıyor.



21 Ocak 2009 Çarşamba

Berlin'de bir İzmir Köftecisi

Bugün Görlitzer Parkın hala çözülemeyen buzlarına rağmen kısa bir gezinti yaptıktan sonra buraya kadar gelmişken bir İzmir Köftesi yiyelim dedik. Kottbusser Tor metro durağı yakınındaki köfteci Şanser'in bu aralar favorisi. Gerçektende köfteleri çok lezzetli, Berlin'e yolu düşenlere tavsiye edilir.

20 Ocak 2009 Salı

Magdeburg

Bugün Berlin'den yaklaşık 150 km uzaklıktaki Magdeburg'a gittik. Elbe Nehri kıyısında bulunan Magdeburg 1200 yıllık bir geçmişe sahipmiş. Aslında biz hem ziyaret hem ticaret amacı ile gittik. Ailemizin tur rehberi olarakdan evvelsi günden ödevimi çalıştım, şehrin nerelerini gezeceğiz diye programımızı yaptım. Sabah kahvaltı için sandviçlerimizi hazırlayıp saat 9:30 gibi yola çıktık, 11'de Magdeburg'daydık.
İlk hedefimiz meşhur mimar Friedensreich Hundertwasser'nın eserlerinden biri olan 'Die grüne Zitadelle'. Viyana'ya gittiğimizde Hundertwasser evlerini görmek kısmet olmamıştı, doğrusu rengarenk ve değişik biçimlerdeki eserlerini görmeyi çok istiyordum. Bu binanın diğer bir özelliği de Hundertwasser'nın ölmeden(2000) önce gerçekleştirdiği son çalışması imiş.
Binanın avluları arasında kısa bir tur attık, her birinde farklı bir hava bizi bekliyor.Ardından Alter Markt isimli bölgeye doğru yürüyoruz. Meydanda 'Altın Binici' heykeli ve 'Altes Rathaus(Eski Belediye Binası)' bizi karşılıyor. Ve son olarak 'Magdeburger Dom' hedefimiz. Bu kilisenin özelliği Almanya'daki ilk gotik mimariye sahip katedral olması imiş. Yapımına 900'lü yıllarda başlanmış.
Şehir Berlin'e oranla daha temiz ve sakin. Yaş ortalaması da epey yüksek gibi geldi bize. Yarım günde gezilebilecek bir şehir. Bir kaç tane de güzel parkı varmış ama kışın gezmesi pek cazip olmaz diye gitmedik. Senamız, babaanne ve dedesinin elinden tutup Magdeburg caddelerinde yürüdü.Eski bir posta kutusu...


Bizim buralarda laleler çiçekcilerde görünmeye başladı.