28 Haziran 2009 Pazar

Lübars`a Dogru Bir Pazar Günü Yürüyüsü

Dün Selma Abla(görümcem) ve kizlari Meltem ve Melisa Berlin`e geldiler. Cümbür cemaat onlari karsilamaya havaalanina gittik. Dila ve Sena, kuzenleri geldigi icin cok mutlular, gerci aralarinda epey bir yas farki var ama Dila icin önemli degil. Gurbette insanin akrabalarina kavusmasi gercekten cok güzel oluyor, hem de burada günler daha dolu dolu, yogun yasaniyor. Biz Istanbul´a gittigimizde hep bir kosturmaca icinde oluyoruz, dolayisiyla söyle bir doya doya görüsemiyoruz.
Selma Ablalar simdilik Sevki Abilerde kaliyorlar. Biz de bugün ögleden sonra Sevki abilere gittik. Hep birlikte Lübars´a dogru yürüyüs yapmaya karar verdik. Lübars at ciftliklerinin oldugu bir yer. Sevki Abilerin evlerinden cikinca önce biraz sokak aralarinda yürüdük, sonra ormana girdik, ardindan sagimiz solumu bataklik oldu ve kendimizi ucsuz bucaksiz bir köprünün üzerinde yürürken bulduk.

Köprünün üzerindede bir sürü tabela var, o bölgede yasayan bitki ve hayvanlar hakkinda. Yengec makasi bitkisinden tutunda su örümcegine kadar bilmedigim türlerle karsilastim.

Berlin´in iklimi Karadeniz´i andirdigindan bircok benzer bitki ve agac yetisiyor burada.

Isirgan otu bunlardan biri, bugün findik da gördük. 

En sonunda vardik Lübars`a. Burada daha önce denedigimiz ve begendigimiz bir dondurmaci vardi, uzun bir kuyruk bekliyerek dondurmamizi yedik, dönüs yolu icin enerji depoladik.




Dönüste ise neredeyse boyumuza gelen bugdaylarin arasindan gecerek yürüdük...

27 Haziran 2009 Cumartesi

Traveplatz`da Ilk Gösteri

Dilamiz kistan beri haftada 1 gün bale kursuna gidiyor. Bugün de kurs olarak Traveplatz`daki festivalde sahne aldilar. Sahneye cikmadan yarim saat kadar önce hocalari Jana kostümlerini(biri bellerine , biri kafalarina takilmak üzere tül parcasi) verdi ve basladik beklemeye.



Ilk olarak dans okulunun StreetDans gurubu sahne aldi.
Ardindan en kücükler, 3 yas gurubu, yaratici cocuk dansi gurubu fare dansi ile sahne aldi.

Veeee Dila`nin gurubu, 4 yas gurubu bale kursu ögrencileri. Gösterilerinin ismi "Arkadaslarla Piknik".

Böylece kizimizin ilk sanat gösterisini de izlemis olduk...

23 Haziran 2009 Salı

Dresden Gezisi

Dresden, tipki Hamburg gibi Elbe nehrinin gectigi bir sehir. Dünya kültür mirasi olarak kabul edilen bu sehir icin Almanya´nin Floransa´si benzetmeleri de yapiliyor. Bu kadar cok özellige sahip olunca Berlin´e 190 km uzaklikta bulunan bu sehri dogumgünümde bir görelim dedik. 
Dresden`e 12´ye dogru vardik, hava yagisli ve 12 derece idi. Önce kapali yerleri gezelim bari dedik ve Volkswagen´in fabrikasina gittik ama maalesef randevusuz gezemiyormusuz. Biz de saat 16:00 icin randevu aldik. 

Bu sefer de Zwinger Sarayina gidelim dedik. Bir zamanlarin sarayi simdi icinde birkac sanat müzesini barindiriyor, barok tarzda insa edilen bina Dresden´in ruhunu yansitiyor adeta. 
Sena ile bu müzeyi gezmek epey bir zor oldu, maalesef tüm eserleri inceleyemeden cikmak zorunda kaldik. 



Saray bahcesinden cikinca Augustuss Sokagina dogru yürüdük, sokagin bir duvarinda 102 metre uzunlugunda Fürstenzug olarak anilan bir duvar resmi mevcut. 

Dresden`in porseleni de meshurmus, minyatür olanlarina bayildim.
Bir sonraki hedefimiz Frauenkirche. Biz kiliseye girdigimizde az sonra bir tören basliyacakti, bu yüzden fotograf cekmek yasakti ama dayanamadim cektim.

Kilisenin disardan görüntüsü ve bulundugu meydan.

Yine porselenler...
Karnimiz acikti, kilisenin yakinindaki bu sirin sokakcikta(Münzgasse) bir sürü restorant var, biz tercihimizi Ayers Rock isimli bir Avustralya restorantindan yana yapiyoruz.
Sanser kanguru eti denemeye karar verdi, ben de balik yedim. Kanguru eti oldukca lezzetli bir etmis, yumusakda. 

Yemegin üstüne bir de espressomuzu icip enerjimizi depoladik yeni parkur icin.
Kreuzkirche`nin arkasindan gecip belediye binasina gittik, bina pek güzel degildi bence. Ordan yine yürüyerek Altmarkt denilen meydana geldik, burada bir alisveris merkezi de mevcut. 


Saat 16`ya geldi bile, hemen Volkswagen´in Gläserne Manufaktur  olarak anilan camdan fabrikasina gittik. Fabrikayi tek basiniza gezemiyorsunuz, bir görevli gruplar halinde gezdiriyor. Ve fotograf cekmek kesinlikle yasak, nasil icim gitti ama cekemedim maalesef. Bu camdan fabrikada sadece Phaeton isimli model üretiliyor. Bir kere disardan görünümü adeta bir araba galerisi seklinde. Yani adeta saka gibi insanin inanasi gelmiyor, bu kadar hos, bu kadar ferah, bu kadar huzurlu bir ortamda araba üretildigine. 
Buradaki 1 saatlik turdan sonra dünyanin en güzel süt ve süt ürünleri magazasi oldugu iddia edilen Pfunds Molkerei`a gidiyoruz. 

Ay! burda da fotograf cekmek yasak, ne yasakli bir sehir demeden edemiyorum. 1892`de acilan bu magazanin süslemeleri gercekten cok hos. Tabii bu kadar cok ilgi olunca epey turistik bir mekan olmus. Bir sürü hediyelik ürünlerini de cikartmislar, kartpostallarina varincaya kadar satiyorlar. Biz de birer bardak süt icip, peynir aliyoruz. Evde zorla süt icirdigim Dila burada sütü büyük bir zevkle iciyor, tabii Sena da "Ben de ben de" diye atiliyor. Ayrica bir restorant ve kafeleri de mevcutmus.
Son hedefimiz dag treni. Ne de olsa bir de dönüs yolumuz var, saat 19 oldu bile. Bu dag treni de dünyanin ilk dag treni olma özelligine sahipmis. Güzel manzara esliginde, Elbe Nehrine karsi birkac dakikalik bir yolculuktan sonra indik, dönüs icin diger trenin kalkmasini bekledik. Acikcasi tepede söyle bir manzara izleyebilecegimzi bir teras falan vardir diye ummustuk ama sadece evler vardi.

Bu sehri de maalesef günesli hali ile göremedik, tipki Hamburg gibi. Üstüne üstlük daha sonra alirim zihniyeti ile ne magneto aldim ne de cok hosuma giden minyatür porselenlerden. Kimbilir belki bir kez daha gitmek kismet olur Dresden`e...

21 Haziran 2009 Pazar

Babalar Günü ve Outlet


Dergideki bu pasta tarifini görünce dayanamadim bir deniyeyim dedim. Tipki TV programlarinda oldugu gibi tüm malzemelerimizi, hassas Alaman ölcülerine göre tartip, masamiza koyduk. Genelde jöle iceren pasta tarifini yapmak istemem, cünkü nedense su jölenin kivamini tutturma olayini hic basaramamisimdir. Bu tarifde de maalesef jöle vardi, riski göze aldim ne de olsa cok güzel bir cilekli pastaya benziyordu, hem de Sanser icin Babalar Günü hediyesi olurdu... Burada jölelerin hepsi domuzdan elde ediliyor, ben de dolayisiyla bitkisel bir jöle (Agar agar) aldim. Pastanin kremasi jogurt ve krem santi gibi bir maddenin karisimindan elde ediliyor, tabii bir de jöle. Ilk basta bu malzemeleri karistirinca oldukca civik bir krema oldu, yine jöleyi tutturamadim diye üzüldüm ama dolapta bir gece bekleyince pastam böyle oldu.Sabah Babalar Günü merasimimizden sonra eski adi B5 Outlet Center yeni adi Berlin Designer Center  a dogru yola ciktik. Malum burada Pazar günü tüm magazalar kapali ama Berlin Designer Outlet bu Pazar acikti ve haftaya Pazar da acikmis..

Amanin bir kalabalik bir kalabalik, insanlar arabalarini yol kenarlarina parketmisler. Aaa dedim, siz böyle havada doga ile icice yasamayi seven insanlarsiniz, ne isiniz var alisveriste? Ama herkes bizim gibi buranin yeni halini merak etmis olmali, güzel havada piknik ya da ormanda yürüyüs yapmak yerine outlete gelmislerdi.
Eski outlet kücük bir alisveris merkezi ve disindaki birkac magazadan olusuyordu. Yeni hali gercektende cok güzel ve ferah olmus, insanin gezdikce gezesi geliyor, binalar birbirinden farkli mimaride. Birkac magaza disinda yine ayni markalar ama 2010 sonbaharinda yeni bir etabi daha acilacakmis.

Cöp tenekeleri de magazalarin mimarisine uyum saglamisti




Fiyatlara gelince; yeni acildigindan olsa gerek öyle fazla cazip degillerdi, zaten öyle elleri kollari dolu insan da pek yoktu. Sanirim en cok Tefal´in fiyatlari cazipti insanlar icin, hem magaza kalabalikti hem de kasada epey uzun bir kuyruk vardi. 
Daha önce görmedigim bir kahve markasi San Francisco`da bir kafe acmisti...