14 Şubat 2009 Cumartesi

Tropical Island


Hava sıcaklığının 26 derecede sabitlendiği, 8 futbol sahası büyüklüğünde, 200 metrelik kumsala sahip olan Avrupa'nın en büyük kapalı tropik dünyasına bugün gitmek kısmet oldu en sonunda. Sevgililer gününde Şanser ile birlikte sevgilililerimizi, çocuklarımızı, alıp düştük yollara. Tropical Island adı üzerinde tropikal iklimin suni olarak oluşturulduğu kapalı bir tatil mekanı. İsteyenler burada çadırlarda geceyi geçirme imkanına da sahipler.
Aslında haftasonu gitmemizden dolayı acaba kalabalık olur mu endişesi içindeydim. Nitekim girişte yarım saatten fazla bekliyerek endişemde haksız olmadığımı anladım. Girişteki kasalar yetersiz, o kalabalığa 4 tane falan kasa açıktı. Görevliler bir kol bandı veriyorlar girişte ve bunun sayesinde hem soyunma kabinlerinin bulunduğu yerdeki size ait olan dolap kilitlerini açıp kapıyabiliyor hem de içerde yaptığınız tüm harcamaları ödeyebiliyorsunuz, içerde para geçmiyor.
İçeri girince sıcak hava karşılıyor sizi, söylenene göre 26 derece imiş ama bize nedense pek öyle gelmedi, bu arada dışarısı ise -2 derece, yerlerde az da olsa kar var, güzel bir tezat.
Zor da olsa çocuk havuzuna yakın bir yerde kumların üzerinde bir havluluk yer bulabildik. Şezlongların hepsi kapılmış. Dila ve Sena 30 derecelik suda bol bol oynadılar. İnsan o kadar reklamı yapılan bir yerin çocuklara ayrılmış kısmından daha çok şey bekliyor ama ilginç olarak sadece 2 tane kaydırak var ve oldukça sert, Sena tek başına kayamadı. Kum çok güzeldi ama anladım ki güneş olmadan kumun da bir özelliği yokmuş, çünkü kum buz gibiydi.Kısa bir havuz faslının ardından çevreyi teftişe çıktık. Bali kapısı, Thai evi, yağmur ormanı, çadır alanları, restorantları, çocuk klübü ve mağazaları ile kendi içinde bir dünya. Sena özgürce yürüyebildiği için çok mutlu idi.
Yemek faslı için başka bir macera yaşadık. Mondial restorantta yiyelim dedik ve epey bir kuyruk bekledik, burada da yetersiz eleman söz konusu idi. Yemeği alıyorsun bir de ayrı bir kuyruğa girip hesabı bileziğine yükletiyorsun. Restorantta mama sandalyesi olmaması da başka bir eksi idi benim için(acaba kalabalıktan ben mi görmedim?).
Yemek faslından sonra biraz daha havuz. Sonrasında Sena babası ile biraz şekerleme yaptı.
Biz de Dila ile su kaydıraklarını denedik, onun için bile ekstra ücret alıyorlar. Kaydırakların başına ışıklandırma koymuşlar, yeşil yanınca kayıyorsun, hiç görevli yok ne güzel diye düşünürken görevli olmasının daha iyi olduğunu anladım. Çünkü bizden sonra kayanlarla ufak bir kaza yaşadık. Ya onlar yeşili beklemediler ya da biz çok yavaş kaydık.
Bundan sonrası geri dönüş hazırlıkları ile geçti. Yürü yürü yürü dolaplara git, havlu al duşa git. Yine dolaplara git, dolabını yüzlerce dolap arasında ara bul(numaralı ama bir sürü giriş olunca insan zorlanıyor bulmakta). Çocukları rahatca yıkayıp giydirebileceğin bir yer yok. Zaten Almanların duştaki rahatlıkları malum, Dila epey bir şaşırdı.
Uzun lafın kısası çıkıştata bir kuyruk bekleyip bilekliklerimizi verip, paramızı ödedikten sonra tropikal bir hava yaşamak(o da şüpheli ya) için bu kadar zahmete değer miydi diye düşünmeden edemedik.

1 yorum:

DiLeK dedi ki...

Aaaa.. ne güzelmiş. İmrendim valla...