7 Temmuz 2009 Salı

Ve Venedik´deyiz

Sena da Venedik`i görecegim diye heyecan mi yapti ne, o kadar yorgunluga ragmen sabah 06:30`da uyaniverdi. Bize verilen double odayi kücük bulduk, Selma ablalarin odasi 3 kisilik, epey ferah. Biz de 3 kisilik oda istedik, yeni oda bosalinca bizi 3 kisilik odaya alacaklar.
Hazirlandiktan sonra otelde kahvaltimizi yaptik ve yollara düstük. 
Venedik bir ada ve anakaraya bir yol ile bagli.Sehrin ici trafige kapali, yanilmiyorsam 2 adet parkyeri var. Biz araba ile gitmek yerine otobüsü tercih ediyoruz ve otelin yakinindaki bir duraktan 4 no`lu otobüse biniyoruz. Son durak olan Piazzale Roma duraginda iniyoruz, buradan kalkan vapurlarla San Marco meydanina gitmek mümkün ama biz yürümeyi tercih ettik. Otobüs bileti tek yön 1,10 Euro, vapur bileti ise 1 saatlik olani 6,50 Euro. Durakta inince hemen turistik mekan tabelalari gözümüze carpiyor ve zaten yeteri kadar karmasik olan haritaya bakmak yerine bu oklari takip ediyoruz. 

Veee ilk Venedik fotografim, bu arada 2 adet bebek arabasi ile bizi epey zorlu bir yolun bekledigini anliyoruz ama gülü seven dikenine de katlanir diyerek birbiri ardina gelen köprüleri arabalari sirtlayarak atlatiyoruz.
Zaten Almanca bir gezi kitabinda Venedik´in bu yüzden pek de cocuklarla gezmesi kolay bir sehir olmadigini okumustum. 
Kücücük dükkanlarin vitrinleri birbirinden ilginc ürünlerle dolu.



Bol bol kanal fotografi cektim...

 Daracik daracik sokaklar...
Ve kanallar...
Hedefimiz San Marco meydani. 

 Meydan oldukca kalabalik, önce San Marco Bazilikasi`na girebilmek icin kuyruga giriyoruz.
Iceriye sirt cantasi alinmiyor, fotograf cekmek yasak, askili blüz ya da cok kisa sort, etekle girmek yasak. Bu yüzden görevliler örtü dagitiyorlar. Bu kilisenin özelligi Dört Incil yazarindan biri olan Aziz Marco`nun kemiklerinin burada muhafaza ediliyor olmasi. Kilisedeki mozaikler güzeldi. Kilisenin girisinin üzerinde bulunan 4 adet at 1204 yilindaki Hacli seferi sirasinda Istanbul`daki At Meydanindan getirilen atalarin kopyasi.

Cikista meydandaki Can Kulesine de ciksak mi diyoruz ama bu sefer daha uzun bir kuyrukla karsilasiyoruz. 
Meydanda gelinle damat geziyor, hatta bu cift daha sonra bir kafede mola verdigimizde önümüzden gectiler. Hatta olayi abarttik ertesi gün Jesolo`da aksam yemegi yedigimiz restoranttada önümüzden gectiler, tanidik. Acaba balayina mi gelmisler diye de düsünmeden edemedik...
Palazzo Ducale yani Dükler Sarayinin önünde denize karsi bir mola verdik. Aslinda Dükler Sarayina girmek istiyordum ama olmadi. Cünkü Sena ile en son yasadigimiz müze deneyiminden sonra müze gezmelerine bir süre, o büyüyene kadar ara vermeye karar verdik.
San Marco Meydaninda kafeler bombostu, bizimde canimiz söyle bir kahve icmek istemisti. Bari bir kafeye oturalim dedik, gözümüze kestirdigimiz birine oturduk, menüyü incelemeye basladik. 
Bir fincan Esprosso 7,40 Euro, bir bardak kola 9,50 Euro imis, garsona hayatta basarilar dileyerek kafeden ayrildik. Böylece tüm kafelerin neden sinek avliyor oldugunu anlamis olduk. Anlamadigimiz sey ise hem hic müsterileri yok hem de o fiyatlara neden devam ediyor bu insanlar? Meydanda bircok cam esya, taki satan magaza mevcut. Ben de Fondi isimli bir magazadan renkli cam kolyelerden aldim.

Dondurmamizi da alip biraz vitrin baktik, bu arada bir yagmur bastirdi ki meydanda mahsur kaldik.
Biraz duran yagmuru firsat bilip tekrar Venedik sokaklarinda kayboluyoruz, gercekten de Venedik´de insan yönünü zor buluyor. Ama gezmesi cok zevkli, nasil olsa en sonunda bildik bir meydana cikiyorsunuz. 
Ponte Rialto yani Rialto Köprüsüne vardik.
Büyük Kanalin üzerinde bulunan 3 köprüden biri ve oldukca büyük bir köprü, üzerinde bir sürü dükkan var. 
Büyük Kanalin fotografini cekmek nerdeyse imkansiz, o kadar cok turist var ki. 
Köprüyü gecince kendimizi Mercato di Rialto`da(Riaoto Pazari) buluyoruz. 

Capcanli bir pazar burasi, daha cok hediyelik esya saticilari ile dolu. 

Biraz da vapurettolara yani vapura binelim diyoruz. Murano ve Burano adalari görmek istedigim yerler arasinda, Murano`ya giden vapurettoya biniyoruz.

 Vapurun bu ufacik iskeleye yanasip yolcu indirip yolcu almasi bir anda oluyor, bizdeki minibüs mantigi ile calisiyorlar adeta, hizli davranmakta fayda var!


Murano adasi cam atölyeleri ile ünlü, birbirinden güzel ürünler var vitrinlerde.


Mimari olarak ise Venedik gibi. 
Burada biraz gezip Burano`ya da gecelim diyoruz ama vapurla 40 dakika sürdügünü ögrenince vazgeciyoruz. Epey yorgunuz cünkü. Vapurla tekrar Venedik`e dönüyoruz ve otobüs duragina variyoruz, 4 numarali otobüsümüz hemen kalkiyor. Venedik`i anakaraya bagliyan iki tarafi deniz olan yolda giderken hepimiz oldukca yorgunuz ama turist yorulmaz.
Mestre`de yemek yiyecek bir yer ariyoruz, güzel bir pizzaci bulduk sonunda. Kocaman pizzalarini afiyetle midemize indirdik. 
Otelde biraz dinlenip gece gezmesi yapiyoruz. Bu arada odamiz degistirilmis, Selma Ablalarla komsu olduk. Kafeler Türkiye´deki caybahceleri gibi, insanlar ailecek geliyorlar. Biraz daha gezsem Mestre`de herkesi taniyacakmisim gibime geliyor...

1 yorum:

BenimProje dedi ki...

Ay süpersiniz yaaa, masallah! Cok begendim, ne güzel cocuklarla falan gitmissiniz, fotolar harika!