11 Ocak 2011 Salı

Gaziantep


Pegasus Havayolları ile rahat bir yolculuğun ardından Gaziantep'e varıyoruz. Güneşli bir hava karşılıyor bizi. Bir araç kiralayıp şehir merkezine, çok methini duyduğumuz, İmam Çağdaş'a doğru yola koyuluyoruz.

Öğle yemeği olarak fındık lahmacunların üzerine Ali Nazik ve Simit Kebabı yedik. Diyebilirim ki şimdiye kadar yediğim en iyi kebabdı. Karışık tatlı tabağının ardından Gaziantep bizi bekliyor.



İmam Çağdaş'ın karşısında Zincirli Bedesten var. Bedestene girmeden dışarıdaki bir dükkanda bu yemeniler tüm çekiciliği ile duruyor. Her tarafı deri olan ve elle yapılan bu ayakkabıların bir özelliği de kışın sıcak, yazın serin tutması imiş.




Zincirli Bedesten

Bedestenin içinde Gaziantep'e özgü tüm ürünleri bulmak mümkün. Yöreye özgü bir kumaş olan Kutnu saf ipekten ya da ipek, pamuk karışımından el tezgahlarında dokunuyormuş.
Çeşit çeşit bakırlar ve sedef kakmalı ürünler
Şimdiki hedefimiz Kale. Aslında en güzeli Kültür Yolu'nu takip etmek ama hava kararmak üzere ve kaleye çok yakınız.

Kalede Kahramanlık Panoraması müzesi de var.

Kaleden Gaziantep





Üst üste dizilmiş kazanları görünce Nasrettin Hoca'nın meşhur 'Sizin kazan doğurdu' fıkrası geliyor aklıma.
Atatürk Bulvarı üzerindeki Bayazhan. İçerisini şöyle bir gezip gündüz gözü ile tekrar görmeye ve içinde bulunan Kent Müzesini görmeye karar veriyoruz.
Biraz dinlenme, otele yerleşme faslından sonra akşam yemeği için arayışa girdik. Tesadüfen bulduğumuz yerden çok memnun kaldık. Atatürk Bulvarı üzerindeki Kırkayak Parkının alt kısmında yer alan Gaziantep Evi'nde bir güzel karnımızı doyurduk.
Gaziantep'de ayran bu şekilde servis ediliyormuş.

Yuvalama, firik pilavı, içli köfte, gavurdağı salatası... hepsi de birbirinden lezzetli idi.

1 yorum:

yesim dedi ki...

İmam Çağdaş'ın dışı da ne güzelmiş.
Merakla bekliyorum.Mart gelsin...